21 Aralık 2009 Pazartesi

6

aa ersinler pencereyi açık unutmuşlar, dedim envere üst kata bakarak, yokuştan eve doğru geliyorduk. ben bi bakayım, içerdeler mi, diyerek pencereye tırmanmaya başladım ve içeri girdim arka odadan. buraya eşyaları yığmışlardı, beyaz bir gardolap ve yerleşmemiş eşyalar vardı. diğer odaya doğru gittim. merak etmiştim nasıl olmuştu burası. karanlıktı. sadece gece lambası yanıyordu. iki tane kanepe vardı bi de ısıtıcı vardı içerde. kanepelerden birinin üzerinde de katlanmış yorganlar, yasıklar falan vardı. bi de banyoya bakayım, dedim kendi kendime. karanlıktı, bi şey göremiyordum. yine mi kesilmişti elektrikler? bi de mutfağa bakayım, deyip geri döndüm. göremiyordum işte karanlıktan. arka odaya gittim. pencereden aşağı inecektim. enver hala aşağıdaydı. bana yardım et, dedim. ayaklarımı alttaki pencernin ordaki duvara koydum, enver beni tutuyordu, tam yere inecektim ki, dur, dedim, pencere böyle açık kalmasın. yukarı hamle yaptım. yetişemiyordum pencereye. biraz daha zorladım kendimi ve yetiştim sonunda, kapattım pencereyi. artık aşağı inmem gerekiyordu. yorulmuştum. beşiktaşın göbeğinde ne yapıyordum ben pencerelerde? bu kez daha çok zorlandım inerken. enver yardım etmese düşebilirdim. iyi ki vardı enver. eve girdik sonra. balık kokuyordu. bi adam vardı, o yapıyormuş balığı. aynı evde yaşıyormuşuz, amma öyle samimi değiliz. çirkin bi adamdı zaten, gitti diğer odaya. enver elindeki poşeti göstererek, ben de balık aldım ki, hadi yapalım, dedi. tamam, ben temizlerim, dedim. yok ben başladım temizlemeye, dedi enver. elinde bir bıçak vardı, öyle kuru kuru yarıyordu balıkların karnını. böyle olmazdı ki bu iş? su lazımdı. sen bırak, dedim, lavaboda suyu açar yaparım ben. tamam, dedi, pencereden dışarı baktı. aşağıda kocaman bir mangal ızgarası vardı ve şişman, başında beyaz yazması olan bi kadın köfte pişiriyordu. enver beni çağırdı. yanına gittim. burda mı pişiriyorlarmış köfteyi, biz de mi gitsek aşağıya, dedim pencereden ayağımı uzatarak.

3 yorum: