28 Nisan 1987, 00.15'te izmir'de yeşilyurt devlet hastanesinde doğmuşum ben. annemin o günkü şansından mıdır nedir hastanede iki profesör, üç uzman doktor falan da filan bir sürü uzman varmış. üst komşumuz da burada hemşire olduğu için bu kadar adam gelip ilgilenmiş benimle; bir şişe j&b whiskey ile bir karton marlboro hediye etmiş bizimkiler sadece. sanırım erkeklerle olan ilişkim ilk olarak böyle başladı. üç yaşıma kadar iki amcam ve iki dayım uzun süre bizde kaldılar. tabi benden altı yaş büyük abimi ve babamı unutmamam lazım. evdeki erkek populasyon oranı büyüktü. evimiz birinci kattaydı ve alt katında marketimiz vardı. annem babam hep markette durmak zorunda oldukları için erken yaşta başımın çaresine bakmaya başladım. amma dükkanın en güzel yanı belki de komşuluk ilişkileriydi. herkesi tanırdık mahallede. bir sürü amcam, dayım, teyzem, abim, ablam vardı. en fazla da abim oldu herhalde. küçük kardeş olup, anne-baba çalışınca arkadaşlarım evlerine gittiğinde abimin peşine takılırdım. onlar da kıyamaz alırlardı beni oyunlarına.
sonra denizliye taşındık. annemlerle kaldığım ev okuluma uzaktı, sabahları abimle otobüsle giderdik. oturduğumuz yerde de hiç yaşıtım yoktu. yine abimin başına kalmıştım. git gide abi sayım artıyordu gerçi. sonra ortaokulda kızlardan pek haz etmemeye başladım. ergenlikten olsa gerek muhabbetleri, tavırları falan pek bana göre değildi. iki tane kız arkadaşım, on iki tane de erkek arkadaşım vardı sınıfta. hatta bütün kızlar ev ekonomisi dersi alıp batik falan yaparken, ben sınıfın tüm erkekleriyle iş eğitimi dersi alıp kıl testeresiyle bi şeyler kesiyordum. gerçi onu da bir türlü kesemedim, inekliğin faydası (okul birincisiydim de) olarak bir arkadaşımla anlaştık. o benim iş eğitimi ödevlerimi yaptı karşılığında da arkama oturup dönem sonunda takdir aldı.
lisede sınıf olarak hepten iyiydik. ya da ben, pelin ve hava üçlüsü olarak nedense hep erkeklerin arasında yer aldık.
furkan: beren, çabuk koridora gel sana bir şey göstereceğim.
ben: evet noldu?
furkan: bak şimdi şurda bi kız var ya.
ben: ee?
furkan: işte onun bacakları çok güzel.
ben: evet amma poşet lazım.
ya da 'bak bu atlet giymeyen kız', 'bu kız şu çorabı bi haftadır giyiyor', 'önemli olan işlevi' gibisinden ve bunların daha da beterlerinden, şimdi anlatamayacağım, enteresan, muhabbetlerimiz oluyordu. 'erkek muhabbeti' diye adlandırılan o konuşmalara hep dahildim hatta pelinle beraber dahildik. yani kızlara biz bile artık o gözle bakmaya başlamıştık. saatlerce meserretin sonundaki bankta oturup etrafa bakar olmuştuk.
çağlar: ya biz neden burada oturuyoz?
ben: işte ne güzel gelene geçene bakıyoruz.
pelin: okul çıkışı falan işte milleti inceliyoruz. bak şu kız iyiymiş.
çağlar: harbiden iyiymiş. ayarlasanıza.
neyse işte. sonra üniversiteye geldim. bu zamana kadar o kadar çok erkekle yaşamışım ki, bi anda yurtta kızlarla yaşamaya başlayınca, insanlardan sürekli olarak bi 'kıza benze' eleştirisi duymaya başladım.
şimdi şöyle ki annem bana on iki yaşımdayken ilk defa sütyen almıştı. amma öyle böle değil. beyaz dantelli falan. hadi tamam belki de, bunu ilk olarak abime göstermesi benim için tam bir travma olsa gerek. tabi lisede de canım arkadaşlarımın kızların gömlek altı esprilerine maruz kalınca, tüm lise hayatımı beyaz gömlek altında siyah tshirtle geçirdim ve itiraf ediyorum üniversiteye kadar da sütyen kullanmadım. yerini bikini üstü ya da o tarz şeyler giydim. anneannemle yaşadığım dönemde de makyaj vs. gibi şeyler bana yasaktı. okuyan kızlar ilgilenmezmiş böyle şeylerle. e ben de ilgilenmedim, ilgilenemedim. tamam öyle erkek fatma da olmadım hiç bir zaman. aksine pantolondan çok etek, elbise giydim. amma pek kız gibi algılanmadım nedense.
düşüncede erkeklere daha yakın oldum belki de. amma yakın kız arkadaşlarımı fazlasıyla irdelediğimden ve ben de 'kız' olduğumdan bu cinsi de sindirdim. geçen gün sınıftan bir kaç erkek arkadaş içme planı yapıyorduk.
deniz: amma bu kez erkek erkeğe takılalım.
ben: ben ne olacağım peki?
deniz: işte erkek erkeğe.
yiğitcan: işte sen de bizdensin ya.
ben: öyle mi? peki bakalım, enver de gelsin mi?
mert: tabi gelsin o da.
açıkçası karşı cinsi anlayabildiğim için seviniyorum. amma işte beni tanımayanlar ya da erkeklerin büyük bir çoğunluğu kızlar konusunda fazla ön yargılılar. 'beren olmasaydı bir şey söylerdim', 'sen bi kulaklarını tıka' ya da ettiği küçük bi küfürden sonra 'özür dilerim' gibi cümleler gerçekten sinir bozucu. eskiden daha da sinir olurdum amma şimdi biraz da hak veriyorum. çünkü öncelikle onlar beni tanımıyorlar ki zaten tanıyanlar yanımda fazlasıyla rahat. ve en önemlisi de kızlar gerçekten çok acayipler. bazen ben de onları anlamakta güçlük çekiyorum, yanlarında ağzımı bozduğumda hafiften utanıyorum, ve itiraf ediyorum kızları fiziksel olarak incelemeyi seviyorum.
erkeklerin kadınlar hakkındaki düşünceleri bana eskiden sinir bozucu gelirdi, evet beyler bize bakınca aklınızdan geçen fantezilerin bir çoğunu biliyorum, ve ben de kadın gibi görünmek istemedim, kendimi kapattım, daha erkeksi görünmeye çalıştım, makyaj yapmadım, dekolte giymedim. 'elbisemi giyerim altına botlarımı çekerim, saçlarım dümdüz, metal-deri takılarım bana göre gayet lüks' modlarındaydım. ancak bu sadece kaçıp, saklanmakmış. her şeyden öte bir kadının kendisine bakması, kendisine olan saygısını gösteriyormuş, ve bu gerçekten çok daha iyi hissettiriyormuş. ancak bahsettiğim 'aşırılık' değil, her şey (makyaj, dekolte, seksilik, vs.) dozunda çok daha güzel ve estetik. hatta bir kadının erkeksi tarafı da dozunda kaldığı sürece güzel.
sonra denizliye taşındık. annemlerle kaldığım ev okuluma uzaktı, sabahları abimle otobüsle giderdik. oturduğumuz yerde de hiç yaşıtım yoktu. yine abimin başına kalmıştım. git gide abi sayım artıyordu gerçi. sonra ortaokulda kızlardan pek haz etmemeye başladım. ergenlikten olsa gerek muhabbetleri, tavırları falan pek bana göre değildi. iki tane kız arkadaşım, on iki tane de erkek arkadaşım vardı sınıfta. hatta bütün kızlar ev ekonomisi dersi alıp batik falan yaparken, ben sınıfın tüm erkekleriyle iş eğitimi dersi alıp kıl testeresiyle bi şeyler kesiyordum. gerçi onu da bir türlü kesemedim, inekliğin faydası (okul birincisiydim de) olarak bir arkadaşımla anlaştık. o benim iş eğitimi ödevlerimi yaptı karşılığında da arkama oturup dönem sonunda takdir aldı.
lisede sınıf olarak hepten iyiydik. ya da ben, pelin ve hava üçlüsü olarak nedense hep erkeklerin arasında yer aldık.
furkan: beren, çabuk koridora gel sana bir şey göstereceğim.
ben: evet noldu?
furkan: bak şimdi şurda bi kız var ya.
ben: ee?
furkan: işte onun bacakları çok güzel.
ben: evet amma poşet lazım.
ya da 'bak bu atlet giymeyen kız', 'bu kız şu çorabı bi haftadır giyiyor', 'önemli olan işlevi' gibisinden ve bunların daha da beterlerinden, şimdi anlatamayacağım, enteresan, muhabbetlerimiz oluyordu. 'erkek muhabbeti' diye adlandırılan o konuşmalara hep dahildim hatta pelinle beraber dahildik. yani kızlara biz bile artık o gözle bakmaya başlamıştık. saatlerce meserretin sonundaki bankta oturup etrafa bakar olmuştuk.
çağlar: ya biz neden burada oturuyoz?
ben: işte ne güzel gelene geçene bakıyoruz.
pelin: okul çıkışı falan işte milleti inceliyoruz. bak şu kız iyiymiş.
çağlar: harbiden iyiymiş. ayarlasanıza.
neyse işte. sonra üniversiteye geldim. bu zamana kadar o kadar çok erkekle yaşamışım ki, bi anda yurtta kızlarla yaşamaya başlayınca, insanlardan sürekli olarak bi 'kıza benze' eleştirisi duymaya başladım.
şimdi şöyle ki annem bana on iki yaşımdayken ilk defa sütyen almıştı. amma öyle böle değil. beyaz dantelli falan. hadi tamam belki de, bunu ilk olarak abime göstermesi benim için tam bir travma olsa gerek. tabi lisede de canım arkadaşlarımın kızların gömlek altı esprilerine maruz kalınca, tüm lise hayatımı beyaz gömlek altında siyah tshirtle geçirdim ve itiraf ediyorum üniversiteye kadar da sütyen kullanmadım. yerini bikini üstü ya da o tarz şeyler giydim. anneannemle yaşadığım dönemde de makyaj vs. gibi şeyler bana yasaktı. okuyan kızlar ilgilenmezmiş böyle şeylerle. e ben de ilgilenmedim, ilgilenemedim. tamam öyle erkek fatma da olmadım hiç bir zaman. aksine pantolondan çok etek, elbise giydim. amma pek kız gibi algılanmadım nedense.
düşüncede erkeklere daha yakın oldum belki de. amma yakın kız arkadaşlarımı fazlasıyla irdelediğimden ve ben de 'kız' olduğumdan bu cinsi de sindirdim. geçen gün sınıftan bir kaç erkek arkadaş içme planı yapıyorduk.
deniz: amma bu kez erkek erkeğe takılalım.
ben: ben ne olacağım peki?
deniz: işte erkek erkeğe.
yiğitcan: işte sen de bizdensin ya.
ben: öyle mi? peki bakalım, enver de gelsin mi?
mert: tabi gelsin o da.
açıkçası karşı cinsi anlayabildiğim için seviniyorum. amma işte beni tanımayanlar ya da erkeklerin büyük bir çoğunluğu kızlar konusunda fazla ön yargılılar. 'beren olmasaydı bir şey söylerdim', 'sen bi kulaklarını tıka' ya da ettiği küçük bi küfürden sonra 'özür dilerim' gibi cümleler gerçekten sinir bozucu. eskiden daha da sinir olurdum amma şimdi biraz da hak veriyorum. çünkü öncelikle onlar beni tanımıyorlar ki zaten tanıyanlar yanımda fazlasıyla rahat. ve en önemlisi de kızlar gerçekten çok acayipler. bazen ben de onları anlamakta güçlük çekiyorum, yanlarında ağzımı bozduğumda hafiften utanıyorum, ve itiraf ediyorum kızları fiziksel olarak incelemeyi seviyorum.
erkeklerin kadınlar hakkındaki düşünceleri bana eskiden sinir bozucu gelirdi, evet beyler bize bakınca aklınızdan geçen fantezilerin bir çoğunu biliyorum, ve ben de kadın gibi görünmek istemedim, kendimi kapattım, daha erkeksi görünmeye çalıştım, makyaj yapmadım, dekolte giymedim. 'elbisemi giyerim altına botlarımı çekerim, saçlarım dümdüz, metal-deri takılarım bana göre gayet lüks' modlarındaydım. ancak bu sadece kaçıp, saklanmakmış. her şeyden öte bir kadının kendisine bakması, kendisine olan saygısını gösteriyormuş, ve bu gerçekten çok daha iyi hissettiriyormuş. ancak bahsettiğim 'aşırılık' değil, her şey (makyaj, dekolte, seksilik, vs.) dozunda çok daha güzel ve estetik. hatta bir kadının erkeksi tarafı da dozunda kaldığı sürece güzel.