26 Nisan 2010 Pazartesi

11

final haftası için gelmiştik arkadaşımın annesinin evine. arkadaşın annesi yemekteyiz programına katılmıştı ve bu evi kullandığı için çekim yapılıyordu. neyse ki son gününe denk gelmiştik. finaller de bitmiş sonra. diğer eve geçecekmişiz. kimin eviydi tam hatırlayamıyorum. çok rüzgar vardı yolda yürürken. yanımızdaki adam masa lambam için iki tane küçük renkli ampul almış. aynı adam, ayrıca, bana ve yiğitcana bi de diğer kıza hediye almış. poşetleri verdi. bana çay, yiğitcana meyve, kıza da sebze falan almış. ben daha yeni çay almıştım amma eve. keşke meyveleri bana verseydi, diye düşündüm.belki yiğit meyvelerini bana verirdi. diğer evin oraya geldiğimizde arkadaşın annesi el salladı bize.ben daha önceden tanışmışım onunla. arkadaşım başka arkadaşlarıyla evin karşısındaki çay bahçesinde nargile içiyorlardı. onlara da el salladım, içeri giriyoruz diye elimle evi işaret ettim. sonra diğer kadın geldi. o da bu evi yemekteyiz için kullanacakmış. neden kendi evinizi kullanmıyorsunuz diye sordum. meteorolojiye baktım, rüzgar diğer evin yönünde esiyor burası rüzgar almıyor, ondan, dedi. sonra içeriye dört tane takım elbiseli adam girdi. bunlar diğer yarışmacılardı. çok küçük görünüyorlardı. ömürle mutfağa geçtik. ee kameralar nerede, diye sordum. gelirler birazdan, çok heyecanlıyım, dedi ömür. hazır kameralar gelmemişken ben sana yardım edeyim, yapalım yemekleri, dedim. kapı çaldı o sırada. abim eve götürmek için beni almaya gelmişti. hava kararmak üzereydi. abim, ben ve arkadaşı yürüyorduk. bankamatiklerin önünden geçerken, abim para çekeceğini söyledi. abim para çekerken ben yandaki bankamatiğe sıkışmış bi elli lira buldum. aldım parayı, hep yerden yüz lira bulmak istemişimdir, dedim. elimdeki elli lira, yüz olmuştu. abimin arkadaşı kıskandığından tam abimin parası gelirken hızlıca çekti paraları. o sırada bankamatiğin ön kapağı açıldı ve paralar dışarı döküldü. bankanın güvenlik görevlisi kadın geldi elinde bir kullanım kılavuzuyla ve kapağı düzeltirken, hep bu kılavuzu ne zaman kullanacağım diye merak etmişimdir, diye mırıldanıyordu. abimlerle yürümeye devam ettik. hava iyice kararmıştı. abimler gitmişti. ben geri döndüm bankamatiğin oraya. nöbet tutmam gerekiyordu. üzerimde beyaz bir gömlek vardı. bankamatiğin önünde de bir araba duruyordu. karanlıktı, güvenlikteki kadına bakındım, korkuyordum, elimde bir kalem tutuyordum ve, ve ben çıplaktım. o kalemle üzerime giysi çizmeye çalışıyordum.

24 Nisan 2010 Cumartesi

10

annemle taksimde yürüyorduk. şengül teyzem, ablası, kocası falan vardı. hava yağmurluydu ve çok açtık. kahvaltı için bir yerlere gidelim dediler. onlar önden gitti. biz annemle önce başka bir yere uğrayacaktık. istiklal diğer günlere göre daha boştu bugün. havadan olsa gerekti. annemle önce pinin sokağına girdik.  ben birine baktım yoktu. sonra şengül teyzelerin yanına doğru devam ettik. taş bir binanın alt katındaki kafenin içerisinde büyük bir masada oturuyorlardı. biz de yanlarındaki küçük yuvarlak masaya oturduk. canımız pek bir şey istemiyordu. ters giden bi şeyler vardı çünkü. hüzünlüydü herkes. garson geldi yanımıza ne isteriz diye sormaya. annem, kahve, dedi. ben de ilerdeki semaveri görüp, çay, tazeyse çay istiyorum, dedim. annem diğer masaya geçmişti, şöyle bi menüye baktım. çok ilginçti. kahve 1 lira, çay 10 liraydı. anneme söylemeyelim, dedi annem teyzemlere, kaldıramaz, zaten yeni kalp ameliyatı oldu, çok ağır gelir. ağlıyordu annem. büyük dayım ölmüştü. kafedekiler bizden rahatsız oluyorlar gibi hissettim nedense. zaten kapatacaklarını söylediler. biz de benim eve gitmeye karar verdik. arabadaydık. annem çok ağlıyordu. ben de ağlamak istiyordum amma anneme destek olmak için tutuyordum kendimi. eve geldik. içim çok huzursuzdu, çok mutsuzdum. dayımla çok muhabbetim yoktu amma koymuştu baya. perdeleri açtım eve gelince. güneş vardı. annemin telefonu çaldı. sesinden pek iyi bir haber olmadığı anlaşılıyordu. babam da ölmüştü. dondum bi an. algılayamadım. babamla çok fazla anım yoktu amma işte babamdı sonuçta. annem baya kötü olmuştu. ben de kötüydüm. amma ona destek olmak için güçlü olmak zorundaydım. sadece sustum.

9

annem ve babam ön koltuktaydılar. arabayı babam kullanıyordu. abim babamım arkasında, ben annemin arkasındaydım. anneannem de aramızda oturuyordu. istanbuldan denizliye dönüyorduk. sahil şeridinden ilerliyorduk. herkesin keyfi yerindeydi. etraf değişmeye başladı birden. her yerde arapça yazılar vardı; dükkanlarda, sokaklarda, apartmanlarda...babam değişiklik olsun diye irandan geçmeyi tercih etmişti denizliye giderken. sokaklardaki kadınlar hep baş örtülüydü amma hepsinin önden saçları görünüyordu. annem de çantasından siyah bi fular çıkarttı, göstermelik bi şekilde örttü kafasına. anneannem koltuğun ortasından dışarı bakıyordu. dar bir sokağa girdik sonra. sıra sıra dükkanlar vardı. tam ortadaki dükkanda camekanın arkasında uzun sakallı bir rahip, yanında da bir rahibe vardı. çok şaşırdım onları görünce. burası bir kiliseydi. iranın tam orta yerinde böyle bir yer olması baya ilginç gelmişti. biraz daha ilerledik arabayla. sonra biz indik abimle. sol tarafta yeşil bir park var, sağ tarafta apartmanların olduğu bir yokuşa geldik. abim aşağı doğru koşmaya başladı. ben de onunla koşuyordum. çocuklar vardı top oynayan. amma annem ve babam nerdelerdi? arabayı göremiyordum. anneannem uzaktan görünüyordu sadece. biz abimle baya koştuk sokaklarda. ne zamandır bu kadar eğlenmemiştim. sonra bir meydana çıktık. babamlarla burada buluşacakmışız meğer. tekrar bindik arabaya. babam, malezyaya uğrayalım ordan gideriz eve, dedi. ben sordum, malezyaya kadar gelmişken ben yazın japonyaya gideceğim ya oraya da uğrayalım mı? babam cevapladı, neden olmasın?