21 Kasım 2009 Cumartesi

2

kerim yeni evime ilk defa gelmişti. çekyatı açık halde tutup üzerine yığdığım yastıklara rahat bi şekilde oturdu. kerim iç mimar olduğu için ben de ona çekyatı neden açık tuttuğumu anlattım: bu çekyat ikinci el olduğu için biraz eskiydi ve arkasında demir hafiften çıkmıştı; bu demir üzerine oturanlar yaslandıkça duvarı zedeliyordu. ben de kerime duvarı göstermek için büyük yastıklardan birini kaldırdım. arkasına baktığımızda çizilmek bir yana duvarda resmen bi tuğladan biraz daha büyük bir oyuk vardı. ben biraz ürkmüştüm. kerim oyuğun içine baktı ve içerde içi su dolu metal bir kase ile küçücük krem rengi bir köpek vardı. kerim köpeği aldı, küçük dostumuz biraz da misafirli, dedi. ben, nassıl ya yoktur öyle şeyler, diye üsteledim. sonra kerim bana elindeki minik organizmaları, kurtçukları gösterdi. sanırım köpeği yıkasak iyi olacaktı. bu arada ben bu köpeğin nerden geldiğini düşünüyordum. yazın başından beri, altı aydır falan bu evde oturuyordum. böyle bir şeyi fark etmemem inanılır gibi değildi. hiç değilse bir kere havlardı bu hayvan. amma asıl sorun yemeği nerden buluyordu. demek ki onu besleyen ve eve giren birileri vardı. kerime döndüm, ben bu köpeği sanırım daha önce yatak odasında da gördüm, dedim. sonra kendisini yıkamak için iş başa düştü. diğer odaya gidip havlu alacaktım. içerde annem ve kim olduğunu bilmediğim birileri vardı. anne, dedim, çamaşır makinesinin arka tarafında havluları koyduğum bi şey var, onu uzatabilir misin? annem çıkardı havluları. etemin bende kalırken kullandığı bi ayak havlusu vardı, en kullanılabilir bu vardı içlerinde. annem abuk sabuk bir şeyler gösterdi. bunlarla köpeği kurulayamayacağımı anlattım. o da ikna oldu, havluyu aldım, sadece köpeği yakalamak kalmıştı. bir türlü tutamıyordum. yerde öyle yatıyordu. elime alacağım zaman tırmalıyor, daha tam çıkmamış dişleriyle kemiriyordu elimi. annem, yakalayamadın mı, diye güldü. ya tırmalıyor, dedim. sonra tuttum köpeği. banyoda yengem vardı. kuzenim egecanı yıkayacakmış. egecan küçücüktü. mutfaktan aldıkları porselen oval salata tabağını koymuşlardı çocukcağızın altına. o da üzerinde bağdaş kurmuş gülüyordu. sonra yengem, sen bırak köpeği egecanı yıkarken onu da yıkarım ben, dedi. tamam, dedim. içeriye giderken su sesi gelmeye başlamıştı. su ısınıyor mu, diye seslendim. yengem biraz ılık amma sorun değil, dedi. peki ya minik köpek üşümez miydi bu suyla? amma alışırdı ne de olsa tüyleri vardı.

1 yorum: