30 Kasım 2009 Pazartesi

5

kimin yazlığına geldiğimizi hatırlamıyorum. uzun bir masa vardı. üzerinde şişe şişe alkol ve tabaklarda meyveler vardı. tolga, alper ve batu masayı düzenliyorlardı. meyvelerden yesene, dedi batu. bense alkollere bakıyordum; baileys, likörler, viski... yardım etseydim ben de, dedim. gerek yok takılın siz, dedi enverle benden bahsederek. sonra da dışarı çıktı. duş almam gerekiyordu. banyoya girdim. enver banyoda uyuyordu. bi süre sarıldım ona. bana havlu getirir misin, dedim. başındaki havluyu verdi, al bu kuru sayılır. sonra çıktı, sen giyin hadi, dedi. tam giyiniyordum ki dayımın sesini duydum. fena söyleniyordu, dedem gibi sürekli küfür ediyordu. banyonun kapısını tıklattı. giyiniyorum, dedim. açtı yine de kapıyı, elimdeki sweatle üzerimi örttüm, amma giyiniyorum, dedim. dayım söyleniyordu sadece, hiç yardım etmeyin zaten, herkes uğraşıyor, siz bi şey yapmayın, diye bağırıyordu. tamam, dedim, giyiniyorum. banyodan çıktığımda dayım masanın üzerindeki yeşil tabakları gösteriyordu. bunlar senin değil mi, diye sordu. evet, alıyorum zaten, dedim. hem bi şey yaptığın yok, üstüne bir de etrafı dağıtıyorsun, diyip azarlamaya devam etti. öfleyerek enverin bulunduğu odaya gittim. geniş bir evdi burası. kocaman bir holü vardı. holden bahçeye çıkılıyordu, ağaçlar vardı bahçede de. altı yedi de odası vardı. kapıyı açtım. iki tane gayet düzenli yatak vardı. enver birine uzanmıştı. çocuk gibi gülümsüyordu. anıl da burda kalcak, sen de buraya yatarsın, dedi. nasıl, anılla sen mi uyuyacaksın, anlamadım, dedim. yok, dedi, sen benimle uyuyacaksın, anıl da burada yatacak. çocuk gibiydi enver, gülüyordu. amma yatağın üzerindeki örtüyü, hani sen evde yapıyorsun ya, yarıya kadar aç, anıl da burada uyuyacağını anlasın, dedi. hala gülümsüyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder