25 Kasım 2009 Çarşamba

-3

büyükada değil büyükçe bi adadaydım. ev aramaktan o kadar yorulmuştuk ki, aynı zamanda çok da pahalı olduğundan beşiktaşta evler bu adada uygun bi ev bulunca hemen tuttuk. zaten burdan da okul çok yakındı. 2+1 genişçe eskice bir evin 2. katıydı. annemle babam çarşıya gitmişti, enver okuldaydı. ben de içerde uyuyordum. sonra sesler duydum aniden. ürkmüştüm. diğer odaya doğru gittiğimde içerde birkaç kişi olduğunu gördüm. sanırım aileydiler. amma içeri nassıl girmişlerdi? siz de kimsiniz, diye sordum. biz bu evin sahibinin akrabalarıyız, öyle arada gelir kalırız burada, dediler. aklım başımdan fırlamıştı. nassıl olur, insan bi kapıyı çalar, müsait miyim değil miyim, böyle gizlice girilmez ki içeri, dedim. ya yanlış bişiy yapsaydım, ya şöyle ya böyle, diye uzun süre söylendim. haklısın, falan deseler de çok da umursamıyorlardı beni. biraz rahatlamak için balkona çıktım. çok güzel güneşli bir yaz havası vardı. akşam olmadan önceydi. bahçeye baktım biraz. balkon çok genişti. ilerde bir dolap yanında da bir koltuk vardı. koltuğun üzerinde bir cep telefonu bir miktar para bulunmaktaydı. dolabın da ön tarafı kapaksızdı ve içinde bir sürü ayakkabı vardı. sadece siyah birini beğendim içlerinden. belki bi ara denerdim. sonra telefonun sahibini merak ettim. eski kiracı olan kızmış. bizim okuldandı. önce aradım, dedim, telefonun ve paran burada kalmış merak etme; amma sonra bi anda eve nassıl girmiş olabileceğini düşünüp bi posta da ona etik kurallarından bahsettim. çıldırmak üzereydim. mutfağa gittim. çok ilginç bir mutfak balkonu vardı. ya da acaba var mıydı? çünkü ortasında kocaman bir boşluk vardı. kenarından hoplaya zıplaya geçtim diğer odaya. düşeceğim diye fena korkuyordum. içerdeki insanlar hala oradaydılar. birine bu durumu anlattım. tamam yapılacak oralar, dedi. evin kapısından dışarı çıktığımda her şey çok değişikti. ahşap bir merdiven ve alt katta bir resepsiyon vardı. burası aslında bir pansiyonmuş. aşağıda oda kiralamaya çalışan bir grup insan vardı. ve elimi tutan uzun saçlı, kısa boylu, zayıf bi çocuk vardı. enver değildi. peki neden elimi tutuyordu? ayrılmış mıydık enverle? amma ben enveri seviyordum ve bu çocuğun elimi tutması beni fazlasıyla üzüp rahatsız ediyordu. enver nerdeydi? daha sonra ayrıldım ordan ve çarşıya doğru yürüdüm. durakta annem ve babamla buluştuk. çocuk bana uzaktan el salladı. biz de dedemin evine gitmeye karar verdik. yakındaymış evi bana. ilk defa gidiyorduk. annem evi görünce, burası da güzelmiş böyle bi yer tutabilirdik sana, dedi. ben pek beğenmedim. evde bölücü duvar yok gibiydi. koridor da yoktu. öyle mekanlar vardı. banyosu ortadaydı. mutfak değişikti, banyodan iki basamak inilinceydi. amma çok güzel bir bahçeye bakıyordu. bir masa vardı. ocakta da yemek pişiyordu. ve mükemmel bir şekilde boğaz görünüyordu. burada saatlerce oturup kitap okuyabilirdim. içerdeki odaya gittim ben de. annem ve dedem vardı. ne olmuş bilmiyorum amma babam bi şeylere bozulmuş sanırım başka bir yere gitmiş. dedem durgundu. çok konuşmadı bizimle. bu odanın da manzarası güzeldi. ben arada buraya gelip kitap okuyabilir miyim, diye sordum dedeme. durdu, gülümsedi. yalnız bi şey vardı, dedem ölmemiş miydi?

5 yorum: